kim varmıs?

7 Nisan 2012 Cumartesi

unutman korkutuyor.




Neden gülümseyebiliyorum hala geçmişime? Neden kızamıyorum, silip atamıyorum seni. Yeri geliyor öldüresiye küfürler ediyorum sana içimden, ne istekler ne planlar o kafamda beni bile korkuturcasına dönüp duran. Neden bir tek sözün karşıma geldiğinde sadece bakakalıyorum. Neden düğümler hala boğazımda, açtığın yaraları onlarla mı sarmışım diye soruyorum? Yaralar hala açık.
Duydukça, dinledikçe seni
Hatırladıkça yanağımın altından atan kalbinin sesini
Hatırladıkça o boş evde doldurduğumuz onlarca dakikayı
Neden her şeyi silip atasım geliyor karşılığında o günlerdeki seni bana vereceklerse?
Ateşle oynamak mı bu yaptığım, seni geri çağırmak belki milyonlarca kez daha sırtını dönüp gideceğini bilmeme rağmen?
Eziyet etmeyi seviyorum kendime sanırım. Veya her geçen günle büyüdükçe, ve dünya daha da bir üstüme geldikçe ben geçmişimdeki saflığıma yeri geldiğinde salaklığıma sığınmayı istiyorum.
Yeri geliyor o tanıdık kokuyu istiyorum.
Sevdiğim adamı,
Aşık olduğum,
Defalarca kaybedip sonra sil baştan bulduğum sen...
Neden gittin ki diye soruyorum bazı gecelerde hala.
Neden... Açıklaması yok. Ben yapamıyorum. Ben,
bilmiyorum işte sadece...
Anlamıyorum, algılamıyorum.
Özlemek? -diyorum sana.
Safça yine, kimi diyorsun bana.
Bazen özlüyorum desem yalan olmaz'lara dönüyor sonra o kim olduğu bilinmez şahısa duyulan özlem,
bana
Ben bile özlüyorum sendeki beni.
Anlamak mümkün değil kendimi böyle gecelerde.
Senden de beklemiyorum bu anlayışı zaten artık...
Kimseden beklemiyorum.
Ne yapıyorum ben,
bilmiyorum...
Sadece; seni çok sevdim işte.
Gerçekten sevdim, bir kez.

18 Mart 2012 Pazar

saat sabahın 9'u benim barda ne işim var.

Bırakıp gitmeler o kadar kolay ki.. Neden yaptığın bir hatanın cezasını insan genelde sonradan çeker? Veya bi hata yaptım kaygısıyla neden tüm suçu üstleniriz biz kadınlar. Dışarıdan mükemmele yakışır bi ilişki yaşadığımız sanılırken içten içe birbirini çürüten çiftlerin sayısı o kadar fazla ki.
Gülerek el ele geçirilen hergün bir diğerinden çalınan zamana mı eşit olur sonradan.
Sevdiğin şeylerden vazgeçmesi, herşeye sırt çevirmek bu denli kolay olmalı mıydı? Hayır...
Gitmeler neden hep en umulmadık anda en umulmadık şekilde gerçekleşir... Sorunları çözmek için başlatılan diyaloglar neden hep kavgaya döner bi süre sonra.
Tahammül sınırı denilen şey midir çiftleri tüketen? Bi insanı tanımak iyi birşey midir yoksa değil mi.. Onun sevdiği şeyleri bilirken hele ki en sevdiği şey senken onun tek bakışıyla aslında anlatmak istediklerini bi anda anlarsın ya... Artık en sevdiği şey sen değilsindir.
Aylardır rol yapmıştır belki de. İyi olabilmek için, hem sana hem kendine.
Gülebilmek istemiştir hayata rağmen, onu güldüren şeye bağlanmıştır böylece.
Aşk neydi gerçi?
Bir şeyleri paylaşmak mı yoksa döktüğün gözyaşlarının toplamı mı?
Güvendiğin herşey tek tek yok olur ya hiç acımadan delicesine acıtarak hem de...
Sudan çıkmış balık gibi bakakalırsın etrafına, sen de mi yaptın dersin...
Evet o da yapar.
Diğerlerinden farkı olduğunu ne düşündürmüştü ki sana zaten...
Hadi şimdi ister aptal olduğuna yan istersen de onun ne kadar güzel bir oyuncu olduğuna.
Değişen hiçbir şey olmayacak...
Zaman bi toz gibi bindiğinde bu bitmiş ilişkinin üstüne elbet yeni birisi gelecek elinin tersiyle seni silip,silkeleyip kendine getirmek için.
Fakat her kadın o zaman dilimini doldurduğunda yeniden tozlanmaya mahkum sanırım, bunu hepimiz biliyoruz...

6 Mart 2012 Salı

.



Kızarsın belki bana bilmiyorum, neden düşünüyorsun hala ne önemi var dersin… İnan bilmiyorum. Bugün benim için önemli bi tarih sadece. Bu nedenle yazmak istiyorum. Bugün onu kaybettiğim fakat seni bulduğum gün bi yerde. Hem bi yıkım hem de bi yeniden doğuşu barındırıyor içinde..
Bi güne yüklemek için fazla ağır bir anlam belki. Belki de aslında çok sıradan, ben büyütüyorum gözümde.
Sadece düşündüm de, cidden ne kadar boktan bir gündü sabahtan akşamına. İçimde bi sıkıntıyla uyandığımı hatırlıyorum. Boşuna değildi, o soğukluğu hissedersin ya aranda, bi sorun vardır bilirsin. Karşı taraf direk söylemez bunu, ama sen herkesten iyi tanıyorsundur ya güya bilirsin işte çok gerekliymiş gibi.
Tanıyormuşum gerçekten.
Ayrılmak istediğinde şaşırmadım.
Sadece birikmiş bi patlamaydı o gün yaşadığım. Zaten bildiğim, beklediğim…
Ağladım. Hiç ağlamadığım kadar ağladım. Deli gibi, nefes alamayana kadar..
C. vardı yanımda, işe yaramadı.
Peki sen kimdin be adam.. Neden istedim o gün seni yanımda. Kimdin ki ben sen geldiğinde zorlamadan, rol yapmadan gülümseyebildim. Seninle dalga geçip o halimle, eğlenebildim.
Bilmiyorum.
Bana ne yaptın, o zaman neydi aramızdaki şey, nasıl bir çekimdi hiç anlayamadım.
Maalesef hatıralar uçucu, kalmıyor akılda hepsi, aralarda hep bi boşluk var.
Bugün geri dönüp baktığımda sadece zıtlıkları aynı anda yaşayabildiğimi fark ediyorum.
Bi insanın kalbinin nasıl paramparça edilebileceğini, sonra hiç beklemediğin bi anda, hatta bi anda onun nasıl bebek gibi, tertemiz olana kadar huzurla doldurulabileceğini gördüm ben o gün.
İyi adam bi de kötü adam vardı.
Sen bana bu ayrımı yapmayı öğrettin. Gözlerimi resmen kör edercesine kapadığım gerçekler karşısında, onlara bakıp görmeyi öğrettin.
Ben seninle kalktım ayağa.
Sevgilim olmak zorunda değildin, hiçbir şeyim olmak zorunda değildin, bunu bile bile geldin. Toplayıp gidebilirdin de, belki üzülürdün halime.
Ama ben dün gibi hatırlıyorum o günkü sözlerini…


“sen kendine gelene kadar buradayım,şu an iyi bi zaman değil, hiçbir şey teklif edemem sana,teselli de edemem ama tek bildiğim sonrasında sen tekrar gülebildiğin zaman başka şekilde olmak isterim yanında”


Oldun da.
Kimsenin yapamadığı kadar, kimsenin olamadığı kadar mükemmel bir sevgili oldun bana.
1 yıl boyunca.
Teşekkürler…

7 Şubat 2012 Salı

ı dreamed of home.

Her şeyi boşlayasım var bu aralar. Hayatım akıl almaz derece hızlı, gerekli-gereksiz böyle atraksiyonlu geçiyor. Kendimi tanıyamadığım zamanlar o kadar çok ki. Ne istediğimi bilmediğim veya nerede kim olacağımı şaşırdığım mekanlar, hayatıma giren ve çıkışını kaçırdığım insanlar, söylemek istediğim ama sözlerini hatırlayamadığım şarkılar gibi günler. Anlatmak istiyorum, anlatırken dinlenmediğimi farkediyorum bazen.
Hayal kuruyorum, milyonlarca hayaller. Çoğu geçmişimden getirdiğim kinle bazı insanlara zarar verecek hayaller. İyi bi insan değilim, hiç iddia etmedim bunu. Beni kıranları mahvetmek istiyorum, oynamak sonra da unutmak istiyorum. Çocukça belki ama acılar böyle geçer diye umuyorum. Sonra düşünüyorum, ne acısı? Bak unutmussun bile diyorum düşündükçe kuruyorum kurdukça hatırlıyorum hatırladıkça bir şeyler yapma ihtiyacı yeniden.
En basitinden 3 yıl öncesinde kalmış bir insan. 1 yıldır ne gördüm ne ona dair konustum, neden hatırlayıp bi hamlede bulundum peki. Bilmiyorum işte.
İnsan hep kendini sorgular mı, galiba öyle. Ama nedeni hep belli belirsiz. Geçmişte buruşturup attığım kağıtları düzeltme çabam bugünümü daha mı güzel yapacak. Belki de. Peki açtığım o kağıtlar üst üste bindikçe şimdiki yüküme,şimdiki hayatıma zarar vermeyecek mi verecek. Pek neden ben aptal gibi kendimin üzüleceğini bile bile, başkalarını üzmek pahasına belki de ne bileyim "intikam" almak için ateşe atlama gereği duyuyorum.
Kafamı kurcalayan bi sürü insan, hepsine kızgınım.
Herkese kızıyorum, yalnızlığı çok özledim.
Hesap vermeksizin sorumsuzluklarla dolu eğlenceli günlerimi geri özledim.
Ama bi yandan da bakıyorum, bu sorumlulukları edinmemiş olsaydım eğer, şu an çevremde olan insanlar, gittiğim mekanlar, en basitinden güldüğüm şeyler bile farklı olacaktı.
Bunu mu istiyordum?

Dışarıdaki deli kar yağışının sakinliği ve hızı arasındaki uyumu görüyorum. Her bir kartanesi o kadar ayrı o kadar güzel ki, ama ya kalabalığa karıştığında?
Hepsi aynı...

Korktuğum şey bu işte.

Geldiğim yeri, geçtiğim insanları, nefes alıp verdiğim her yerdeki o anıları silmekten kaçmam bu yüzden.
Kendimi unutmaktan korkuyorum.
Üstlendiğim hayatın bana yeni bir ben katmasını istemiyorum, olduğum kişi olmak istiyorum.
Olmamı istedikleri değil...


14 Ocak 2012 Cumartesi

her seferinde yine aşk kaybediyor bizi.

Bazen dayanamıyorum. İlişkilerin de tüm getirdiği sorumlulukların da canı cehenneme. Dışarıda inatla sakin yağan kara karşı bağıra bağıra şarkı söyleyip ağlamak istiyorum. Sevgilimi zerre anlayamıyorum, bu aşırı derecede olan kıskançlığını ve kendince bir her şeyin işleyişini,olurunu kontrol altında tutma çabasından nefret ediyorum. Böyle yaptığı zamanlarda bugünkü gibi mesela;
ben onu işte zannederken sırf hoşlanmadığı bir insanla aynı ortamdayım diye pat diye sanki bi bok bulmayı bekliyormuş gibi beş karış surat gelmesini ve tüm ortamın tüm insanların enerjisini sömürüp sonra kendisi hiç bir bok yapmamış gibi ilerleyen saatlerde sudan bahanelerle ağzıma sıçmasından nefret ediyorum.
Eski sevgililerinden olsa gerek önüme gelen her erkeğin altına yatma riskimin olacağına inanmasından mıdır nedir bilemem ama bu kaçıncı olay ve hiçbir zamanki gibi bu sefer de karşıma alıp ADAM gibi konuşsam bi bok anlamayacak artık biliyorum. Onun için bu sefer uğraşmayacağım.
Hayatıma girdiği günden beri ilk defa ilk defa gitsin istiyorum. Gerçekten çekip gitsin. 1 yılı geçkin bir süredir süren bu ilişkinin ta en başından biliyordum aslında böyle sorunları olduğunu,güven problemleri falan filan. Zamanla aşarım dedi,yeri geldi sen bana iyi geldin dedi. Ama hayır gün geçip bana daha fazla bağlandıkça daha kötü oldu. Bu hasta hali ilk önce ilişkiyi sonra beni de mahvetti.
Zoraki belki,dışarıdan herşey rayında gözüken bir durum bizimkisi. Biz dışarıdan hep mutluyuz,hep beraberiz,kimse aramıza giremez bir sorun çıkmaz çünkü herkes onu olgun,anlayışlı ve düşünceli üçlüsünün birleşimi olarak görüyor.
Ama olmuyor işte bazen. Olgunluk desen bana bu yaşlarımı yaşatmayacağı sürece senin benim önümden gidip yanında olmamdansa arkandan herşeyi es geçip ilerlememe neden olmaktan başka bir şeye yaramıyor.
Anlayış desen hayır kendi düşüncelerin kendi doğruların hep. Sen hep haklısın. Kimse sana karşı gelemez çünkü tüm insanlar kötüdür,sen hep temiz kalmışsındır. Kimseye zarar vermezsin sen... Düşüncelerse tamamen bencil. Artık böyle düşünüyorum en azından. Hep beni düşünüyor gibi yansıyor etraftaki insanlara ilk başlarda pembe gözlüklerim sağolsun ben de öyle düşünürdüm. Ama sonra farkettim ki senin işin senin okulun senin ailen senin hayatın.
Ben belki de sadece mükemmeliyetçi hayat planında seni üzmeyip hep arkanda ama aynı zamanda hep seninle olacak olan parçayım.

Ben anlayış göstermek istemiyorum artık. Ben seninle bir bütün olmak için kendimi parçalamak istemiyorum.
Ben daha fazla kendim olmaktan kendimden vazgeçmek hayır,istemiyorum.

8 Ocak 2012 Pazar

mercedes benz.

12de kalkmayı garipsediğim şu günlerde, bugün bu yüzden sersem gibiyim. Gözkapağımın köşesindeki damar bana inat ısrarlı bi şekilde atarak beni sinir etmekte.
Yatağın üstüne serdiğim ve şu an tek yaptığım şey bakışmak olan final işlerime sırtımı döndüm buraya sığındım. İş yapmaktan kaçıyorum resmen.
Dün garip bi rüya gördüm, hoş son zamanlarda uyanıp da rüyalarım yüzünden karamsar veya karışık bir gün geçirmediğim olmuyor. Bilinçaltım ilişkim üzerine oynuyor resmen.
Sevgilim yanımda olmadığında,aynı ortamda,her an ihanete hazır bi duruma düşüyorum. Bu gerçek hayatta bir kaç kez oldu. Ama yapmadım. Hayır dedim, bu sefer bu birlikteliği önceki seferler gibi aynı sebeple mahvetmeyeceğim.
Büyüdüm,
dedim.
Uslandım.

Yalan?
Bilmiyorum. Bazen en doğrusu en mükemmeli biz'mişiz gibi gelse de belki aramızdaki yaş farkından olsa gerek, her kadın gibi eğlenmek isteyişimden, ya da saçma sapan koşup hoplamayı (gerçekten değil tabi ki) sevdiğimden olsa gerek bunları benimle "of"lamadan yapabilecek bir erkek arıyorum.


Biliyorum bunları sen benden 5 yıl önce yaşadın, yaşandı ve bitti. Şimdi olgunluk süreci. Sorumlulukların, ideallerin var. İdealler bak hayaller değil. Benim her an suya düşmesi halihazırda olan HAYALLERİM var.

Biraz uçuk kaçık, ama kendimce tutarlı.

Bu nedenle tahminimce rüyalarımda veya sensiz ortamlarda ilgimin dağılma sebebi bu olsa gerek.
Belki de benim yanımda olmaktansa önümde olup beni kolumdan çekiştirerek bazı şeyleri yaşıyor olmamızdır sorun?
Hata yapmamı imkansız hale getiren mükemmel sevgili rolünün bende yarattığı suçluluk duygusudur?
Seni seviyorum.
Evet seviyorum, bu mızırdanmalarım yanlış anlaşılmasın.
Sadece zaman zaman taşmakta olan bazı ruh hallerime ben bile ayak uyduramıyorum.

Büyüyorum seninle,
malesef büyümeye mecburum.

Şimdi izninizle ben sırt çevirdiğim resimlerime geri dönüyorum...



7 Ocak 2012 Cumartesi

final haftasına 1 gün kaldı ben hala internetteyim.




-6 ocak tarihli bir yazı özünde bu-

Eveeeeeeet, eve kavuşmam 1 gün sürdükten sonra yine yeniden ben sizlere okuldan, atölyenin soğuk zeminine kıçımı dayamışken sesleniyorum. Saat 22.36 arkadan because the night çalıyor, gereksiz gırgır şamata yapan insanların seslerine katlanmamı kolaylaştıran tek şey bu sanırım.
Kalabalığı sevmiyorum, gereksiz kalabalığı hele de hiç. Yapmam gereken bir milyon iş hala durmakta bir kaçını hallettim sayılır gerçi. İçime sinmiyorlar bir türlü, daha doğrusu önüme geri atılma riski dolayısıyla hala mükemmeli arıyorum. Kime göre mükemmel tarzındaki felsefi soruyu kendi kendime sormak istedim bak şu an, her neyse.
1.sınıf olmak çok sıkıcı. Natürmorttan kusmak üzereyim, kısıtlandığımı hissetmem yetmiyor içim dışım deniz kabuğu falan oldu. Obje taşımaya üşenmemden olsa gerek sene başından beri her derste farklı farklı şekillerde çizdim bu mereti.
Sürekli yemek yer oldum bu aralar, acıktığımdan değil boşboğazlık tam anlamıyla. Kilo alıyorum, ilişki göbeği merhaba. Hayır benimle derdin ne anlamadım 1 yılın sonunda “ooo nasıl olsa bundan sonra asıl önemli olan gerçekten iç güzellik” mantığı mı nedir sendeki. Kimsede kendimi garantiye almış değilim, hele ki ayna karşısındaki kendi yansımamla aramdaki ilişkim kesinlikle olumsuz sonuçlanacak.
Çikolatadan vazgeçmeliyim. Evet evet lanet şey, seni sevmiyorum!! Oramı buramı kızartıp kabarttığın yetmiyormuş gibi bir de çikolatanın iştah açtığı gibi bir gerçek var. Ben ve benim gibi –varsa-insanlar önce çikolata yer,sonra acıkır bulduğu her şeyi yer,sonra üstüne tatlı niyetine kalan çikolatayı yer. Sonra kısır döngü bulunan bir şey kaldıysa onu da yer.
Sonuç hoş geldin eski ben.
İçler acısı bir haldeyim.
Bugün krediler yattı. Sabahın köründe kıçımı kaldırıp bankaya gitmeye üşendiğim için haliyle bugün parayı çekemedim,kartlarda 15 gün sonra gelecekmiş daha. Sor şu an cebinde paran var mı da bu rahatlık, 10 kuruşum var yeter mi diye cevap veririm sana.
Bu kadar basit bir hayatım var kısacası.
Arkadaş denen kavram beni iyice sinir etmeye başladı bu arada. Etrafında seni seven önemseyen vakit geçirebileceğin arkadaşlaqrının olması iyi güzel,çok hoş ama bir noktaya kadar. Eğer allahın her günü aynı insanı aynı takıntılarla,aynı cümleler ve saçma davranışlarla görüyorsan ve –çok haince bir cümle olacak ama- rakipsen sen artık bi yerde, ve senin yaptığın şeyleri,senin fikirlerine yakın fikirleri,teknikleri kısacası düşünce ve hayallerini,bi yerde de emeğini kopyalamaya başlamışsa işte o an gözünü fırçaların arkasıyla oyasın geliyor.
Bu konu hakkında bugün daha fazla yazmayacağım. Daha fazla dolduğum günler de oldu,o güne saklıyorum ki burada yazamazsam gerçekten fırça arkasını kana bulayacağım.
Hepinize iyi geceler. Ben natürmortuma geri dönüyorum. L







5 Ocak 2012 Perşembe

peacable kingdom.

patti smith; gelmişsin 65 yaşına daha geçen gün nolur ölmeden seni bi kez canlı dinlesem?

tiner kokusu sağolsun şu an kafamın tam çalıştığını söyleyemeyeceğim. 5.günün sonunda evime geldim, banyo yapmayı "özlemişim" resmen. finallerden saçma sapan binlerce-gerçekten abartmıyorum-projeden nefret ediyorum. baktığım her yerde, her insanda çizgiler görmeye başladım. hayatım karikatürize ediliyor resmen.
bitmiyor,bitmiyor ve de bitmiyor ama.
yapıyorsun, bakmıyorlar bile. olmamış diyip önüne geri atmaları o kadar basit ki.
neye göre kime göre olmamış demek istiyorum, görsel bir şeyse sanat denen kavram ve ben daha yolun başındaysam önüme kaç gün uğraştığım işi atmanız ne kadar doğru?
-hele ki siz sanat adına açıkcası bi bok yapmazken...

hayatımda şu sıralar rayında giden, beni yormayan tek şey ilişkim sanırım. 1 yılı devirmişken, çok yoğun,çok ağır tartışmaları atlatmışken hala ilk günkü tazeliğini koruyan hala ona sarılıp uyuduğum gecelerde kendime milyon kez tekrarladığım şey şu ki senden daha başka daha fazla huzur veren bir şey yok bana.
aynı okulda olmamız sıkıntı olabilir mi diye çok düşünmüştüm açıkcası bu tercihi yapmadan, her gün seninle olmak bilmem belki bunaltırdı belki yaptığımız işler konusunda tartışırken göreceli olan bu işte yer edinmeye çalışırken beğeniler ters düşerdi ve bizde de az yok ya hani şu gurur, biz de tersleşirdik diye...

yokmuş ama öyle bir şey. iki insan birbirini her haliyle her özelliğiyle sevip kabullenebilmeyi öğrenebiliyormuş. sevgiden önce saygı geliyormuş aslında ilişkilerin en başında...

ben bunu senden öğrendim.
ben birisine saygı duyup sonra sevmeyi, sevdikçe güvenmeyi, güvendikçe bağlanmayı, bağlandıkça aşkı
senden öğrendim (:

edith piaf iyidir, filminde çok ağlamıştım mesela.
(nedensiz ve yersiz söylenen bir şey bu da işte.)



annemlerin bağırışlarını tartışmalarını kaç yıldır süren bu evliliğin geldiği durumu gördükçe, hele ki tek dertleri maddiyattan ötürü söylenen yalanlarken içim acıyor. hayır üzülmüyorum, kendi hayatları kendi ilişkileri evet ben sadece her güzel şeyin gerçekten bir sonu olacağına inanmak istemiyorum.

3 Ocak 2012 Salı

ilk yazım her zamanki gibi çok dağınık oldu.

Yeni bloga başlamak zor oluyormuş, birisi denk gelse şimdi bu kız ne diyor diyip kapatır herhalde. Ama mecburdum malesef, 2011 gibi eski blogumu-yaşananları- geride bırakmak zorundaydım. Bazı şeyleri yoluna koymak için, hala zaman zaman kendi kendine can çekişen hafızaları toparlamak için. Toparlayıp artık görünmeyecek bir köşeye koymak için.
Hiçbir şey olmamış gibi öylesine bir yazıyla başlamak istiyorum. Ne öncekiler gibi intihar meyilli ağlayacağım sizlere ne de cümleleri ordan burdan birleştirip uzun anlaşılmaz cümleler kuracağım. Çünkü hayatım şu an buna elvermiyor. Normal bir üniversiteli ne yaparsa öyle yaşıyorum.
Yaşamaya çalışıyorum.
Mesela okulda buz olmuş yollarda yürürken bi yerimi kırmamaya özen gösteriyorum, 3 gündür okuldaydım bugün nihayet evime geldim ve sağlamım.
Sonra projeleri yetiştirmem lazım. Saçma sapan 100er 100er çizmem gereken bi sürü şey var. Neden olduğunu bilmiyorum sorsam eminim bunu yaptıranlar da bilmiyordur. Son zamanlarda en çok kurduğum cümle:
isteyerek girmemiş olsaydım şu okulun bu bölümüne çoktan 's*kerler böyle işi' diyerek tekrar sınava hazırlanmaya başlamış olurdum.

malesef bunun için de çok geç.

ben aslında hayatımda her şeye geç kaldım. her zaman böyleydi bu okuluma derslere kararlarıma ilişkilerime en çok da kendime geç kaldım. bıraktığın yerde kalmıyor ya hayat ben hep orda aradım onu. en çok da eski ilişkimde farkettim durumu... küçük bi not şeklinde açıklama gereği duyuyorum burada. küçük bir itiraf. evet yine görüştüm onunla bi kaç hafta önce. neden yaptım bilmiyorum,özlemiş miydim? özlediğim kimdi sevgilim dediğim adam mı? onu eskisi gibi beklemiştim yine iki lafıma güler evet artık her şey iyice boka batmış olsa da bulurum ben bir yolunu ortak bi konu bi karar bi bakış yakalanır mutlaka. biz farklıydık ya özeldik ya herkesten değişiktik ya bizim ilişkimiz başkaydı ya falan filan. gerçekten bittiğinde ve bittiğini kendi kendine kabullendiğinde anlıyosun bunu hayır, aslında siz hiç farklı değildiniz. ben farklıydım. ben hep özel yaşadım ilişkilerimi. karşıma ondan sonra daha çok sevebileceğim bir adam çıktı. sevdim de, seviyorum da hala. peki neden gittim onun yanına yine neden görmek istedim neden sarılmak istedim ona o gün? hep bi neden sorusu,kendime. bilmiyorum.
sadece bitti işte. üstünden 1 yıl geçmiş eski sevgilimi ben ancak 2 3 hafta önce bitirebildim kalbimde. beklentilerim yoktu bi umudum bi isteğim yoktu sadece hep derler ya yeri değişmez,hep bi yerlerde benimle olacak falan. o da gitti artık. çünkü gördüm ki hep bi yerlerde benimle olmasını istediğim adam o adam değildi. benden sonra değişmişti. onda görüp sevdiğim tüm ışığını kaybetmişti. çok farklıydı çok yabancıydı.
ve ben onu sokağın ortasında bir daha görmeyeceğim bir yabancı olarak bıraktım....